"Oyun bittiğinde Şah ve piyon aynı kutuya girer." İtalyan Atasözü

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Ağlamayan adam adam değildir!


Şu günlerde psikolojim gözyaşı dökmeye çok müsait. Her şeye ama her şeye samimiyetsiz! bir şekilde ağlıyorum; ota, böceğe, çiçeğe, yağan yağmura!

En çok da kadınların elinden ağlama hakkını aldığı için Başbakan’a bozuldum, ona ağlıyorum!

Ben asıl nehir kenarında kamp kurmuş olan yazardan “erkeklerin ağlamasına” ilişkin okkalı bir yazı beklerdim. Yaşından yaşsızlığına, beden ölçülerinden, sırttan görünüşlerine, aynalara pervasızca bakabilen kadınlara kadar hiçbir ayrıntıyı atlamayan yazarımız, söz konusu erkekler olunca acaba neden susmaktadır?

Oysa oldukça havalı bir konu “ağlayan adam” konusu...

Yazının sonunu da “ben ağlamaktan gocunmam, komplekse de girmem, bir kadın buna değer” diye bitirebilirdi. Bizde “duyarsız kalmamış, kendisini ilgilendiren tarafından ele almış” diyebilirdik!

***

Bu referandumun zorlu geçeceğini, evet ve hayır oylarının ortada buluştuğunu tahmin ediyordum ama şu “ağlama” bahsinden sonra işin bittiğini, hayırcıların kaybedeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Çünkü baltayı taşa vurdular bu kez de.

“Öz ağlamayınca göz ağlamaz” atasözümüzle birlikte “Gözyaşı ile yıkanan yüzden daha temiz yüz olmaz” diyen Shakespeare’i de andıktan sonra, tekrar buraya dönmek üzere konuyu biraz açalım.

Ne diyor Devlet Bahçeli: “Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşma, siyasi tarihimize kara bir ilkesizlik, riyakârlık, siyasi sahtekârlık ve münafıklık örneği olarak geçecektir. Türk milleti, yalan gözyaşları döken Başbakan’ın siyasi tükenişinin hazin tablosunu ibretle izlemiştir... Ülkücü şehitler için sahte gözyaşları dökmesi bu tiyatronun yeni bir sahnesidir.”

Devlet Bahçeli’ye diyecek bir sözüm olmaz. Bağırarak malına müşteri arayan bir tezgahtar gibi. İçini gerçekten acıtan bir memleket meselesi olduğunu hiç sanmıyorum. Belki içinde kalan tek şey, ellerine teslim edilen Öcalan’a -o kadar esip gürlemelerine rağmen- hiçbir şey yapamayıp, üstüne üstlük tıpış tıpış idam cezasını kaldırmak olmuştur. Bütün öfkesi de bundan kaynaklanıyor bana kalırsa.

Ya şu Gandi Kemal’e ne demeli!

“Bunlar işkence görmedi, bunlar 12 Eyül’de fatura ödemedi. Eğer, çıkıp Başbakan, Erdal Eren’in fotoğrafını gösterip, eğer ağlama numarası yapıyorsa, önce ondan vazgeçip o aileden özür dilesin, halktan özür dilesin. Yaptığı çok ayıp bir şey.”

Ağlamak, çok ayıp bir şey!

Öyle mi sayın Kılıçdaroğlu?

Hadi sizin deyiminizle “numaradan ağlamak” diyelim.

“Numara” olduğunu ileri sürerken deliliniz nedir: Bunlar işkence görmedi, 12 Eylül’de fatura ödemedi.

Goethe, “Kendi acımız, bize başkalarınınkini bölüşmeyi öğretir” der, bilir misiniz sayın Kılıçdaroğlu.

Başbakanın şahsında, bu ülkede çok acılar çekmiş büyük bir kitle var. Ve katmerlenmiş acılarının üzerine intikam değil merhamet merhemi sürer bu insanlar. Çünkü, kendisini taşlayan insanlara bakıp, “Affet Yarabbi, onlar bilmiyorlar” diyen Peygamberden almıştırlar örneklerini.

Eğer bunu öğrenmiş değilseniz, acınız olduğuna da kimseyi inandıramazsınız.

***

Gücün temsilidir erkek milleti, dolayısıyla bu topraklarda ağlayanı değil ağlatanı makbuldür!

Milletin analarını ağlattığın kadar muktedir olursun!

Analar ağlamasın dersen de, riyakâr olursun!

Fakat durum hiç de kimilerinin zannettiği gibi böyle değil.

Hatasıyla sevabıyla “ağlayan adam”ın suçlayamayacağınız, testten geçiremeyeceğiniz en bariz özelliği, samimiyetidir.

Ağlıyorsa da, bağırıyorsa da, kızıyorsa da “ağlayan adam” samimidir!

Ve bu millet, “bir adam ağlıyorsa gerçekten ağlıyordur”, bunu bilir ve bağırlarına basarlar!

Yıllardır Fethullah Hocaefendi’yi aşağılamak, küçültmek için bütün yazarlarınızla dilinize doladığınız şey de, ağlamasıydı.

Ne oldu peki?

Kimin gözünde küçültebildiniz?

Özdemir Asaf’ın dizeleriyle bitireyim, anlayan için:

Ağlamak / Unutmak kadar kolaydır inan / Sevin ağlayabiliyorsan / Sevin ağlıyorsan

/ Gül ağlayabiliyorum diye / Gül ağlıyorum ağlıyorum diye / Sana birşey yapamam / Ağlayamıyorsan.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails